yalnız beş yılda bir oy kullanılarak egemenlik vasfı ayakta tutulamaz...Konuşmak sesimizi duyurabilmek gerekmektedir...
Sahi, Egemenlik Kimindi?Tarihe not düşüyorum: Adına bilinçli olarak “Ergenekon” denilen davanın ülkede yarattığı terörün orta yerinde, Atatürk Türkiye’sini savunmadaki kararlılığımdan hiçbir şey kaybetmedim. Aynı duyguları paylaşan milyonlar olduğunu da biliyorum. Ve hepsinden önemlisi, mantığımı kaybetmedim.
Ama olan biteni neredeyse “olağan” görerek günlük hayatına devam edenler de var, dizileri veya iş hayatlarını, insanlık onurunu koruma çabalarının üstünde görenler de var. Bir de tabii muhakeme yeteneğini kaybetmiş olanlar!
Örnek mi? O rezil yandaş basını, artık alınlarına yapışmış yeni sıfatlarıyla “liberal faşist”leri okuyorum: önlerine servis edilen iddianame öncesi “sözde suçlamaları”(!) manşetlerine taşıyorlar: “siyasi toplantılar yapmışlar”, “CHP’nin başına Baykal yerine başka alternatif aramışlar”, “AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak için bilmem ne otelde buluşmuşlar”…
Yapma ya? Demek sekiz sütuna taşıdığınız manşetler bunlar! Peki, hiç aklınıza geldi mi saydıklarınızın, zaten sivil demokrasinin en doğal akışı olduğu? Bu suçlamalar şuna benziyor: “Aragones, Denizli’nin Beşiktaş’ını alt etmek için kurmaylarıyla toplantı yapmış”, ya da Fener yönetimi transferde Arda’ya kanca atmış”(!) İşte bunlar ne kadar suçsa, bu buluşmalar da o kadar suçtur!
Ha, tabii bilgimiz dışında, krokilerle top, tüfek, bomba ile saldırı planlayan birim videoları ve somut kanıtları ele geçtiyse, tabii ki dehşet ve ilgi ile izleriz. Ama “ele geçen” delillere göz atıyorum da: “Nutuk”, “ÇEV yardım mektupları”, “yüzlerce gazete kupürü”, “AB ilerleme raporu CD’si”, “ÇYDD burslu öğrenciler listesi”, “arkadaş fotoğrafları”, “raporlar”, “ziyaret izlenimleri” vs… Hayret, bunlar bana hiç terör örgütü malzemesi gibi gelmiyor!
Tabii başka bir ilginç soru var: şayet bunlar suçsa, AKP’yi kuranlar, bu partiyi toplantı yapmadan mı kurdular? Var olan koalisyon hükümetine “karşı” kurmadılar mı? Savcılık onların hakkında da tatbikat mı yaptı?(!)
Ciddi olalım. Daha önce yazdım: öncelikle “Ulusalcı terör”den söz eden, her kimse, bu devlete ihanet etmektedir. Hangi polis kalkıp “Nutuk”u eline alıp onu “suç delili” diye çuvalına atıyorsa, o polisin derhal emekliye sevk edilmesi ve hakkında takibat yapılması gereklidir. Bunlar Hürriyet’in ilk sayfalarında çıkabildiğine göre, elbet Adalet ve İçişleri Bakanlıkları gereğini yapıp bazı haddini bilmezlerin dersini vereceklerdir!. Ne de olsa, giriş-çıkış yaptıkları o bakanlıklarda veya emniyette, Atatürk onların gözünün içine bakmaya devam ediyor…
Seçme seçilme, siyaset yapma, iradesini ortaya özgürce koymak, bu ülke vatandaşlarının en doğal anayasal haklarıdır. “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur”. Ne bir Başbakan’a, ne bir Hükümet’e, ne de bir savcıya devredilebilir. Bu halk, Kurtuluş Savaşı’yla beraber iradesini ortaya koyarak, kanı pahasına önderiyle beraber bu Cumhuriyet’i kurduysa, şimdi kalkıp o iradeyi gasp etmek, kimsenin haddi değildir. Sıfatı ne olursa olsun… Egemenlik adına, ulus bir ülkede yalnız beş yılda bir oy kullanarak bu vasfı ayakta tutmaz. Her tepkisini özgürce söze dönüştürme veya kanunlar içerisinde sokağa dökme hakkına sahiptir. Bir halkın, milyonlarca katılımcıyla en barışçı şekilde gerçekleştirdiği ve en doğal demokratik hakkı olan yasal mitingleri, kimse kalkıp “niyet” suçlamaları(!) uydurup lekeleyerek, kendini tek başına o halk iradesinin önüne koyamaz. Tarihte bunu deneyenlerin hüsrana varan sonları açık seçik ortadadır.
Herkes aklını başına alsın! Ben bu kirli oyunu, artık iki yüzlülükle oynayan herkese, mesleği ne olursa olsun haykırıyorum: bu ülkenin en saygın rektörlerini, yazarlarını “ulusalcılık”la suçlamaya ve aşağılamaya devam edecekseniz bari artık Atatürk’ü rahat bırakın ve Anıtkabir’e 23 Nisan anma törenlerine gitmeye kalkmayın. Kimsenin bu şekilde Yüce Önderle alay etme hakkı olamaz.
Vural Savaş, durumu “faşizm ötesi” olarak tanımlamaktadır: “faşizmin yasaları vardır. Burada ise var olan hiçbir yasa uygulanmamaktadır” diyor Sn. Savaş…
Son hatırlatma: Anayasa Mahkemesinin AKP hakkındaki hükmünü, yani “anti-laik faaliyetlerin odağı olduğu” gerçeğini, kimse değiştiremez. Dolayısıyla başka bir hukuk adamı Atatürkçüleri suçlarken “sanki laiklik tehlikedeymiş gibi bir ortam yaratmak” şeklinde bir suçlama getiremez. Kendi yorumlarını Anayasa Mahkemesi kararlarının önüne geçiremez.
Herkes aklını başına alsın ve hukuka saygılı olsun. Bir gün her ikisine de ihtiyaçları olabilir…
Bedri Baykam
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa